Elektrikli araba sevdasına zeytine kıymayın efendiler!

halktv.com.tr - Erkan Ersöz / Özel Haber
Türkiye’nin ağır siyasi gündeminin ortasında, zeytinlikleri maden sahasına çevirecek yasa yüksek itirazlara rağmen çıkarıldı. Maksat ülkenin hızla artan elektrik ihtiyacına karşılık gelmesi için daha çok kömüre erişmek. 2024 sonu itibariyle Türkiye’nin elektrik üretiminde, kömür yüzde 35, doğalgaz yüzde 19, hidroelektrik yüzde 22, rüzgâr yüzde 11, güneş yüzde 7, jeotermal yüzde 3 ve biyokütle, atık, vb. şeklindeki “diğer” başlığı yüzde 3 pay alıyor. Yani elektrik alabilmek için yüzde 60’a yakın oranda fosil yakıta bağımlıyız.

Üretirken temiz olmayan, tüketirken nasıl olur?
“Temiz enerjiyle çalışması” elektrikli araçlara ilişkin temel pazarlama argümanı. Ancak elektrikli araçları şarj etmek için kullanılan enerji, ülkemizde hâlâ önemli oranda fosil yakıt kaynaklı olduğundan karbon ayak izini azaltmada hiçbir işe yaramıyor. Dahası rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarında kurulu güç kapasitesinin de yüzde 50’nin altında verim alınabiliyor.

Küresel büyümenin lokomotifi Çin
Küresel elektrikli araç satışları 2022-2024 arasında yıllık bazda yüzde 66 büyüme oranıyla geçen sene 17 milyon adede ulaştı. Danışmanlık şirketi EY-Parthenon’un yayınladığı elektrikli araç dönüşümü analizine göre, satışların yüzde 56’sını Çin karşılıyor. Bizim gibi petrol ve doğalgaz fakiri Çin’de de vahşi bir kömür madenciliğiyle elektrik üretiliyor. Dünya çapındaki toplam 56 milyon elektrikli aracın yüzde 54’ü Çin’de bulunuyor.

Avrupa ve ABD’nin toplam payı yüzde 29
Elektrikli araç pazarında Avrupa Birliği’nin payı yüzde 17, ABD’nin ise yüzde 12. Türkiye’de de elektrikli araç satışlarının payı her geçen yıl hızla artıyor. 2024’te 115 bin adetle toplam yıllık araç satışları içinde yüzde 12’lik payı, bu sene ilk beş ayda yüzde 15’e ulaştı. Önümüzdeki dönemde, şarj altyapısının yaygınlaşması, araç menzillerinin artması, ÖTV avantajları ve yerli üretimin yükselişiyle birlikte pozitif yönde etkilenmesi bekleniyor. 2023’te devreye giren yerli üretim Togg, son iki yıldır pazarın birincisi oldu. Yakında devreye girmesi beklenen Çinli markalar da büyümeye ivme katacak.

Japonlar çok temkinli yaklaşıyor
Japonya’da elektrikli otomobillere yaklaşım, yavaş ama planlı bir adaptasyon şeklinde ilerliyor. Elektrikli araçların payı küresel ortalamada yüzde 19 iken Japonya’da hâlâ yüzde 4 gibi bir oranla oldukça geride. Buna karşın ülkede Toyota, Honda, Nissan gibi büyük üreticiler hibrit ve hidrojen yakıt hücreli çözümlere ağırlık veriyorlar. Ardında yatan temel nedense yerli batarya üretiminin çok yetersiz olması. Türkiye’nin de batarya konusunda ithalata bağımlı olduğunu hatırlatalım.

En büyük sorun batarya
Tüketicilerin elektrikli araçlara temkinli yaklaşmasının ana sebebi, ortalama ömrü sekiz yıl olan bataryaların değişim ve bakım maliyetlerinin çok yüksek olması. Öte yandan lityum, kobalt ve nikel gibi madenlerin çıkarılması çevreye zarar verirken su kaynaklarını da tüketiyor. Çin’de özellikle kobalt madenciliğinde çocuk işçiliği ve insan hakları ihlalleri gündemde. Kısacası batarya üretimi, karbon ayak izi açısından sanıldığı kadar “yeşil” olmayabiliyor.

Şarj altyapısı yeterli değil
Birçok ülkede olduğu gibi bizde de şarj istasyonu sayısı hâlâ yetersiz. Kırsal alanlarda ve apartman dairelerinde yaşayanlar için evde şarj etme imkânı oldukça sınırlı. Hızlı şarj istasyonları ise hem pahalı hem de batarya ömrünü kısaltabiliyor. Elektrik ve petrol fiyatlarının şimdiki seviyesi nedeniyle bu araçların kullanımı yaklaşık yarıya yakın bir oranda ekonomik oluyor. Ancak unutulmamalı, “şimdilik”.

Servis ve yedek parça sorunları sürüyor
Elektrikli araçlar yeni bir teknoloji olduğu için sanayi sitelerinde değil, özel servislerde tamir ve bakıma muhtaç. Parça tedarikinde gecikmeler yaşanabilirken, özellikle yazılım sorunları, klasik araçlardan farklı olarak uzaktan müdahale gerektirebiliyor. Tüm bu nedenlerle ikinci el pazarında elektrikli araçlar değerini diğerlerine kıyasla koruyamıyor.

Sanıldığı kadar çevreci değil
Elektrikli araçların gerçek çevresel etkisi, elektriğin nasıl üretildiğine bağlı. Kömür ve doğalgaz gibi fosil yakıtlarla çalışan santrallerden gelen elektrikle şarj edilirse karbon salımı azalmıyor. Dolayısıyla temiz enerjiyle çalışan araç algısı her zaman gerçeği yansıtmıyor. Bu konuda en iyi örnek Almanya. Ülkenin elektrik üretiminin güneş ve rüzgârın payı yüksekken, komşusu Polonya’da elektrik büyük oranda kömürden elde ediliyor.

Görünmez emisyonlar
Elektrik santrallerinde üretim, iletim, bataryaya depolama ve motora aktarma sürecinde ciddi enerji kayıpları yaşanıyor ve genel enerji verimliliği düşüyor. Bazı araştırmalara göre, bu zincirdeki toplam verimlilik yüzde 70’in altına iniyor.
Diğer yandan batarya üretim sürecinde yüksek miktarda enerji ve su kullanılıyor. Bu üretim sırasında ortaya çıkan karbon ayak izi, benzinli bir aracın yıllık salımına denk olabiliyor. Özellikle büyük bataryalı SUV’lerde bu fark daha da belirgin. Özetle, “temiz enerjiyle çalışan araç” ifadesi ideal senaryoda doğru görünse de pratikte hiç öyle değil. Gelin bu sevda için zeytinleri kestirmeyin…